Nazgul'üyle The Embessy'nin tepesine tünemiş Sauron
Etrafta dolaşırken bir binanın tepesinde Nazgul‘üyle tünemiş Sauron‘u görünce, biraz ürpermedim değil açıkçası
Burası Lord of The Rings in prömiyerinin yapıldığı The Embassy adlı sinema binası. İnternette görmüştüm. Liv Tyler’ı buralarda canlı görmek ümidiyle bakınıyorum.
Yeni Zelanda’ya gelmeden önce internetten buraya bakmamı sağlayan web cam in yerini buldum. Durdum el sallamaya başladım umarım siz de görürsünüz.
Ucuz bir internet kafe buldum, 2$ saati. Türkiye’deki internet kafelerden farklı bir adisyon programı kullanıyor kasadan kod veriyorlar o kodu programa giriyorsun ekran açılıyor, bağlanıyorsun internete. Bilgisayar çok yavaş ama bağlantı hızlı fakat klavye İngilizce olunca 40dk da bir mail yazabildim.
Buradan çıkıyorum ve okul kapısına dönüyorum, oturup beklemeye başlıyorum ama hava soğudu. Isırıyor! Galiba paraya kıyıp bir otel bulacağım. Evet Backpackers ( Sırt Çantalılar ) için özel bir otel buldum, geceliği 35$. 20$ da depozito alıyorlar, bunu çıkarken geri alıyoruz anladığım kadarıyla! Oda idare eder. Yatak rahat ama pencereler berbat kapanmıyor. Neyse sabaha kadar deliksiz bir uyku çektim. Sabah küveti doldurup içinde keyif yaptıktan sonra kahvaltı arayışına girmek için otelden ayrılıyorum. Bir ayrıntı dikkatimi çekti Kiwi’ler, redbull ve benzeri power içecekleri ellerinden düşürmüyorlar. Bende bir tane litrelik aldım, bilemedim tabi bu kadar enerji verdiğini, bütün gün 80lt sırt çantamı hiç zorlanmadan taşıdım.
Okula geldim. Dün bütün gün girmek için demeler yaptığım bazen tekme bile attığım cam kapı, yaklaştığım gibi açıldı ve içime bir ferahlık doldu
bina lüks her şey makul görünüyor. Bankolardan birine yöneldim görevliye, “hi I am new student” dedim.
Bir kaç protokol anlattılar ama ben anlamadım tabi
Öğretmenlerimiz, şehri tanıtmak ve birebir yaşamın içinde ders vermek için bizi dışarı çıkarıyor. Caddelerde dolaşıyor, ucuz marketleri, post office’leri, kafeleri barları, kütüphaneleri, sinemaları, tiyatroları ve daha bir çok yeri gösteriyor.
Lord of the rings in dünya prömiyerinin yapıldığı sinemanın içindeki kafeye oturduk. Bize okul adına bir şeyler ısmarladılar. Bu arada duvardaki fotodan anladığım kadarıyla Liv Tyler’ın oturduğu masada oturuyorduk bu heyecan vericiydi. Öğretmenim motosiklet sürücüsü olduğumu öğrenince, sinemanın bitişiğindeki motor mağazasına götürdü. Motorlar, aksesuarlar, motorcular, tümü burada.
Öğretmene, Yeni Zelanda’ya gelmeden önce buralı bir motor gurubu ile yazıştığımı belirttim. İlerleyen günlerde benimle buluşup motor sürmek istediklerini söyleyince, oda görevlilere yönelip “Rusty Nuts Motorcycle Group”u sordu. Onlarda bildiklerini söyledi. Öğretmen şaşırdı. İçeride biraz daha kaldıktan sonra çıkıp Cuba street e doğru yürüdük. Bu havanın çok sıcak olduğunu söyledi ama bu, Türkiye için soğuk bile sayılabilirdi bunu bilmiyordu tabi
Hava deyince bir bilgi: Atmosferdeki ozon deliği tam da Zelanda üzerindeymiş ve güneş ışınları hiç süzülmeden geliyormuş ve burada cilt kanseri oranı çok fazlaymış burada insanlar her zaman güneş yağı sürmek zorundalar dışarıda dolaşırken. Buna üzüldüm böylesine cennet bir ülkenin başındaki derde bak! Pfff
Başka bir bilgi: Yeni Zelanda’nın iklimi, “eliptik” iklim. Bu iklim tipi, insan vücudunun yaşamını idame ettirebileceği en uygun iklim imiş. Yılın tümü, 17 ve 23 derece arası. Burada yaz kış yok. hep aynı hava. Bu “eliptik” iklim dünya üzerinde nerede var başka? Bilin bakalım!
Okula dönüyoruz, Cuba Street den geçerken, Wellington un en tehlikeli caddesi olduğunu öğreniyorum. Burada insanın başı derde girebilirmiş.
Yukarıdaki fotoda, mağazanın kapısında yerde oturan çıplak adam, yıllardır orada aynı noktada oturuyormuş. Çıplak, sadece bir battaniyeyle. Geçen yıllarda belediye ona bir ev vermiş sokaklarda yaşamasın diye. Bu adam 2 ay sonra yine gelmiş bu noktaya ve burada yaşamaya devam ediyormuş. Zararsız biri olduğu için mağaza sahipleri de ona kötü davranmıyor, ara sıra yiyecek içecek bile ısmarlıyorlarmış. (Öğretmenimden bu tür hikayeler dinlemek beni çok mutlu ediyor)
Okula geldiğimizde yine etrafı dolaştık ve bugün okulun içindeki internet kafenin açık olduğunu gördüm ve hemen girdim maillerimi kontrol ettim. Bu iyi oldu bedava internet olması.
Sonra Lyn (okul müdüresi) beni homestay ailemle tanıştırmak için arabasıyla eve getirdi. Yolda öğrendim ailede koca, Konya’lı Hasan, karısı da Marmaris’te tanışıp beraber yaşamaya başladığı Elizabeth imiş dünya küçük işte kardeşim geldik dünyanın öbür ucuna yine bulduk Türk’ü
Ev ahşap. Bölge hep böyle ahşap bahçeli iki katlı. Bir sorun daha var ev tadilatta.
Trafik için özel bir polis yok tek tip polis her şeye bakıyor. İnsanlar birbirlerine hoşgörü ile yaklaşıyor trafik hoşgörüyle akıyor. “Bir yaya yola indimi bütün araçlar durup yol veriyor bu olayı Türkiye’de düşünemiyorum.” klasiği burası için de geçerli.
Kiwi’lerden bir şey yapmalarını istediğinde, “Hayır” demeyi pek sevmediklerini, ama o şeyi de yapmadıklarını söylüyorlar. Umarım bu doğru değildir. Göreceğim.
Burası Türkiye’den göründüğü kadar, ne çok yeşil, ne çok günlük güneşlik, 38 gün hiç durmadan yağmur yağar mı? Yağar! Ben de bu kadar yağmur yesem, ben de yemyeşil olurum. Ne çok sağlıklı, ne çok medeni, ne de çok para var. Hayatın içine karıştıkça, internette okuduklarımın biraz şişirilmiş olduğunu anlıyorum. Burada harcamalar, Türkiye ile aynı gibi. Bir tek burada ev kiraları yüksek. Türkiye ile kıyaslanırsa 600 milyonla 800 milyon arası normal evlerin kirası. Daha iyilerde var tabi burada. İnsanlar arasındaki statü farkı az. Zengin fakir yok herkes zengin. Fakat birde çok zenginler var (Onlar burada doğmuş olanlar) Normalde herkesin arabası, evi ve lüks yaşayacak parası var ama daha zenginler, gerçekten zengin ve çok büyük malikanelerde yaşıyorlar, en lüks otomobiller ile geziyorlar. Yeni Zelanda’da devlet arazisi yok. Burada her yer birilerinin tapulu malı. Dağlar Lord bilmem nenin, ovalar Kontes bilmem nenin, araziler Sir bilmem nenin!
Evdeki ilk gecemde evin nemli olduğunu anladım. Gece yatakta nefes alamadığım oldu o derece ama yatak iki kişilik ve çok rahat.
Burada hırsızlık gibi bir olgu olmadığı için evlerde kapılar bacalar açık. Tuhaf neyse bakalım.
Bugün benim için mangal partisi veriyorlar. Elizabeth’in akrabaları ve arkadaşları geleceklermiş benimle tanışmaya. Alışık olmadığım davranışlar. Onur duydum tabi.
Bu gün okula 5 dakika geç kaldım ögretmenim girmiş sınıfa, beni bekliyor “sory for late” diyorum ve başlıyoruz derse. Şanslımıyım neyim
Burada çok iyi outdoor mağazaları var. Çeşitleri görünce dehşetle hayrete düşüyorum. Yeni Zelanda’da outdoor sporlar çok gelişmiş. Turlar, aktiviteler, tırmanış kulüpleri çokça etkin. Bu kulüplerden birine üye olup aktivitelere katılmayı düşünüyorum. Bursa’da Uludağ var ama outdoor mağazaları kulüpler, etkinlikler bir iki tane.
Nitelikli bir eğitim alıp, Mt. Cook’a (3.724mt) tırmanmayı hedefliyorum.
Bu günkü gezimiz de müzeye oldu. İlgiyi çekmek için her yolu denemişler. Örnek bir bölüm oluşturmuşlar deprem deneyimi yaşıyorsun. Her şiddette depreme maruz kalıyorsun. Müthiş deneyim.
Bugün görevliye söyledim bilgisayarlara icq ve msn messenger kuracak. İstersen ben halledeyim dedim şaşırdı.
Öbür öğrenciler sadece mail için kullanıyorlar okulun kafesini. Öbür öğrencilerin çoğu Asyalı. Tayland, Çin, Kore, Japonya dan. Onların daha nitelikli internet kullanıcıları olduklarını bilirdim buradakiler böyle sanıyorum. Ve hepsi de Counter Strike ve Mortal Combat oynuyorlar. Yakında Msn Messenger’ım ve Icq’m olacak
Devamı gelecek!
King's Day Leiden Netherlands 2025 King's Day 2025 in Leiden | Netherlands | Orange people…
The Flower Parade (Bloemen Corso) in the Netherlands was fun. Next year I will be…
In this video, join me on an Discover the Secret to Effortless TRAVEL in Utrecht…
In this video, join me on an adventure through the charming streets of Leiden as…
#Dordrecht #Netherlands #WalkingTour In this video, I take my camera to the city of Dordrecht…
#amsterdamlightfestival2024 #amsterdamlightfestival Join us for a mesmerizing experience at the Amsterdam Light Festival 2024! In…