Akşam yemeğinden sonra “Orange Party” nin yapılacağı B.B. King’s Club ta boş masa yoktu ve oranj renkte giyinmemiş bir sürü tip vardı. Şimdi intikamımı olabilirim yaşasınn 🙂 İlk gece şiki şiki giyimli insanlar benim tişörtüme nasıl baktılarsa, bu akşam da ben, oranj renk giyinmemiş tiplere öyle bakacağım 🙂
Bilboard bar a bir bakalım dedik. O yeteneksiz detone piyanistler parçaları katletmeye devam ediyorlardı. iki adet kuyruklu piyano, karşılıklı pozisyonlandırılmış. Bir şeyler yapmaya çalışan vasat tipler çok irite etti. Oradan da ayrılmanın zamanıdır.
Hall
Tiyatro Hall e bir bakalım dedik, tamam burası iyi. 3 dev ekranda BBC nin “World” adındaki belgeseline eşlik eden 5 kişilik klâsik müzik orkestrası gecenin tatminkar şovuydu.
Tiyatro hali
Bir de arkamıza oturan, dört adet, ihtiyarlıkları çenelerine vurmuş kadının, hiç durmayan yüksek sesli konuşmaları çok irite edince, dönüp dönüp, dik dik bakmalarım işe yaradı. Kalkıp gittiler. Huzur içinde gösteriyi bitirebildik 🙂
Bu tipler serengeti de her zaman, her yerde karşımıza çıkabilirler. Alışmak olasılıklar dahilinde değil. Çözümler, olasılıklar üzerinde halen düşünmekteyim!
Oslo.
Sabah yine o lanet olası anonslardan biri ile uyandık. 🙁
Hollandalıların şu “Çalışan kraldır”, “Müşteri çalışan içindir, çalışan müşteri için değil” anlayışı beni deli etmeye başladı.
Gemide saçma sapan uygulamalar. 10 gün boyunca bir çok etkinlik ve uygulama değiştirildi. Ne yapıyorsun HAL???
Bu ilk ve sondu. Bir daha asla hiç bir güç, gemi seyahati için HAL’ı seçtiremez bana. Gestapo kampında mıyız yahu kahvaltının ortasında, tatbikat yapmalar, sirenler çalmalar. İnsanlar kulaklarını tıkadı o derece. Ok güvenliğimizi sağlamak zorundasınız anladık. Bize tatbikat yaptırmakla güvenliğimizi mi sağlıyorsunuz? Müşteri bu kadar gerilmez.
Neyse. Biraz gemiden uzaklaşmak iyi gelecek sanırım. Oslo limanında, gemiden çıkış noktasında, “Hop on Hop off” otobüsler var.
17 € karşılığında 1.30 saatlik bir şehir turu vaat ediliyor. Daha önceki “Hop on Hop off” deneyimlerimden kararla, bunun iyi olacağını düşünerek atladım otobüse.
Avrupa’nın bir çok büyük şehrinde, Bu otobüsler de takıyorsun kulaklığı otobüse, seçiyorsun kendi dilini, rehber anlatıyor geçtiğimiz yerler hakkında her şeyi. Oslo’nun Hintli “Hop on Hop off” tüccarları, Türkçeyi koymayı unutmuş ne hikmetse! Halbuki Arapça bile var! Neyse İngilizce devam.
Oslo dünyanın en pahalı başkentiymiş. İlk olarak o pahalılıkla “Hop on Hop off” da tanıştık. Öbür büyük şehirlerde 3-4 saatlik şehir turuna verdiğimiz 17 €uroyu, burada 1.30 saat için verdik. 🙁
Oslo’yu ben biraz Wellington, biraz da Berlin e benzettim. Tabi onların minyatürü gibi.
Oslo Opera Binası. Suyun ortasındaki yapı ise bir sanat eseri. Adı “She lies”
“She lies” (O kız yalan söylüyor) Yapan artist Monica Bonvicini.
Caspar David Friedrich’in “Das Eismeer – Hamburger Kunsthalle – Buz Denizi” tablosundan bir uyarlama olarak yapmış.
Caspar David Friedrich’in “Das Eismeer – Hamburger Kunsthalle – Buz Denizi” tablosu
Rehberin dediğine göre, 2. dünya savaşında Oslo da nasibini, en az Berlin kadar almış. Yerle bir edilmiş.
Çoğu ziyaretçi bir hata yapıyor. O 3 tekneyi görmek için “Fram” adlı müzeye ya da “Kon-Tiki” adlı müzeye gidiyor.
Fram Müzesi
Asıl gidilmesi gereken “Vikingskipshuset” adlı müzenin Google haritalarda konumunu görmeniz için TIKLAYIN Oslo’nun görülmezse olmazı.
Kadırga
Limanda demirli bir kadırga görünce şaşırdım. En ufak çivisine kadar orijinal imiş ve hala denizlerde yelken açıyormuş. Ben ce yalan. Yeni çivi kesin vardır.
Viking Torunları
Bir hediyelik eşya mağazasında ilk defa kaliteli hediyeliklerle karşılaştım.
Şarap Boynuzu. (Gürcüler Kantsi, Norveçliler Drikkehorn diyor.)
Sizi gidi troller sizi.
Başka şehirlerde hep kıytırık magnetlere 3-6 €uro arasında ödemeye acıyordum burada ise kalite ön plana çıkmış. Bravo Oslo.
Trol Ailesi. Pek sevimliler değil mi? 🙂
Trollemece
Gümüş Viking Tekneleri
Norveçliler güzel millet. Hiç çirkin görmedim. Kimileri zengin ülke daha ne olsun diyor.
Oslo nun kızları kızları
Ama bence bunun başka nedenleri de var. Büyük etken soğuk ülke oluşu, buğday yetişmeyişi, deniz ürünlerinin çok tüketilmesi tahminlerim arasında.
Elektrik schooter’lar çok yaygın.
Hatta en çok bu şehirde gördüm kendilerini.
Tek tük korna öttüren, araba gördüm. Motosiklet de yaygın. Hayret normalde derin dondurucu gibi ülke. Nasıl yaygınlaşmış bilemedim.
Trafikte eski araç görmedim! Örtülü kadına rastlamadım. Sadece Oslo da değil Norveç’in başka bölgelerinde de görmedim.
Hop on Hop off otobüs döndü gemimizin yanına getirdi bizi. İçeri girişte arandık bir sürü yine. Ne gereği varsa artık?
Attık kendimizi FoodPorn katına! Karnımızı doyurduktan sonra sabah yapamadığım gemiden foto turumu yapmaya başladım.
Oslo Belediye Binası
Şansıma hava çok güzel Oslo da. Normal de yılın en az 10 ayında göremezmişiz böyle bir günü. Mutluluk verdiniz efenim.
Oslo dan Körfeze bakış
16.00 da gemi limandan ayrılmaya başladı. Biraz erken olmadı mı bu saat diye düşünürken, körfezde 180 derece dönüşümüz benim için harika oldu çünkü panoromik bir seyahat videosu çekebilmemi sağladı.
Oslo Kıs Kulesi 🙂
Indre Oslofjord
Boğazı yavaş yavaş geçerken gün batımı, yakamozu sağımıza alıp küçük adacıkların arasında yol almak, çok keyifli oldu.
Kendimi bir, Çanakkale boğazında, bir de Vikinglerle İngiltere’ye sefere çıkıyor hissetim 🙂
Boğazın iki tarafına serpiştirilmiş Oslo sakinlerinin yazlıkları da görülmeye değer.
“Şanslı Millet” demek geliyor ama iklim de aklıma gelince bunu diyemiyorum.
Tam da bu sırada tüm kayıt cihazlarımın hepsinin pillerinin bitmiş olması, bana sadece bir seçenek bıraktı. Oturup manzarayı iliklerime kadar hissederek seyretmek, black label’ımı yudumlamak.
Norveç Enteresan bir şekilde, monarşi ile yönetiliyor. Halâ kral ve hanedan var. Tabi ki İngilizlere akrabalar!
Norveç, bir Schengen ülkesi fakat Avrupa Birliği üyesi değil. Bunun, sınır komşusu Rusya ile bir ilgisi var mı? Bilemedim!
Bu akşam yine süit giyme gecesiymiş. İyyy! Benim gibi biri için bu dayanılmaz çile. Tabi ki asilik elzem. Tshirt ile balo vari akşam yemeğine katılmak doğamdan gelendir.
Aman da aman. Yaşları 80 üzeri olduğunu tahmin ettiğim Texas lı bir çiftin yan masasına denk gelmedik mi? Aristokrat kıvamında fularlı falan bu kovboy başladı yayvan aksanı ile Amerikan İngilizcesi konuşmaya. Halbuki hiç de laf atmamıştık. Sonradan anladım ki özellikle hanımın çenesi yaş itibariyle yerlerde geziyor. Yapacak bir şey yok. Yemeği çabucak bitirip uzaklaşmak en iyisi. Zaten garsonlarda son günlere geldiğimizden, iyice zombileştiler. Garip garip davranışlar, kendi söylediğini kendi anlamamalar, 3 defa aynı bıçağı masadan alıp yine geri getirmeler. Nereden mi biliyorum? Bıçağın üzerindeki kurumuş yemek artığından 🙁
Yemek sonrası etkinliklere göz atıp, tiyatrodaki şovda karar kıldık. Yerimizi aldık. Ses ve ışık sistemleri, robotlar, tüm duvarların bir monitör oluşu, ve daha bir çok yeni teknoloji ile donatılmış bu tiyatro, geminin en başarılı bölümü diyebilirim. Çok beklemeden, şov başladı. Aman tanrım bu ne? BB King’s barda çalan Kaya adlı piyanist kız ve karşısında oturan öbür erkek piyanist sahneye fırlamaz mı? Olamaaazzz! O detone kızın sesini bu gece de mi çekeceğiz?
Çıkınca bir şeyler atıştıralım diye, FoodPorn katına çıktık. Baktık büfelerin hepsi kapalı. Garsona sorduk ne zaman açılır diye, 21.00 da dedi. Oturduk bir yere beklemeye başladık. Aynı garson gelip “Pardon 22.00 da açılacakmış.” dedi. Sinirlendim ya neyse. Gidip Nest e biraz manzara seyredelim bari beklerken. 22.00 oldu döndük büfeler yine kapalı 🙁 Meğer 21.00 da açılıp 22.00 da kapanmış. Nerede o şerefsiz garson ulannnn! Fellik fellik aradım ama elime geçiremedim
Sıkıcı bir gün. Denizin ortasında. Yağmurlu dalgasız seyrediyoruz. Gemide her şey tükendi. Herkes surat asarak etrafta dolaşıyor. Geminin dış bölümlerine kazaksız, polarsız çıkılmıyor.
Canım içmekte istemiyor. Aslında tam içip içip sızma günü. “Konsept Restoran” opsiyonumuzu da kullanamadık ona da bozuğum. Herkes rezervasyonunu önceden yaptırmış.
HAL ın bir kazığı daha; Tek rezervasyonluk özel “Konsept Restoran” hediyesi, sadece 2 restoran ile sınırlıymış. Özür promasyonu da özürlü çıktı! 10 kadar restorandan sadece 2 si bize verilen bu hediyeyi kabul ediyor. Sanki sahipleri farklı! Tuzak üzerine tuzak. Siz siz olun bu tura katılırsanız (ki tavsiye etmiyorum) rezervasyonunuzu ilk günden yaptırın. Halbuki tur planımızı ne kadar da incelikle yapmıştık. Çıkıyor işte elde olmayan aksaklıklar.
Yarın sabahın köründe Rotterdam a yanaşıyoruz ve erkenden gemiyi terk etmemiz isteniyor! Zorundaymışız! (Gestapo kampı ya!) Bir daha MSC den şaşmayacağım.
İnternet bağlantı paketine o kadar para verdik. Sinir krizleri geçirtiyor açılmayan videolar, kısıtlı siteler, uçak modundan başka internete girememeler falan. Sinir oldum.
Songesand’daki “Pulpit Rock” (Preikestolen)
Gerçekten görmek istediğim, Songesand’daki “Pulpit Rock” (Preikestolen) kayasını da göremedim, tırmanamadım ya en çok ona kırgınım. “BucketList” imdeki noktalardan biriydi halbuki
The Çığlık Tablosu
National Gallery ye gidip “The Scream” i görecektim.
Edvard Munch’ün diğer eserleri için ayrı bir müze yapmışlar.
“The Scream” burada değilmiş anladığım kadarıyla. O, National Gallery de imiş.
Bu arada oda stewart ının her saat başı kapımızı tıklatması, tacize dönüşmeye başladı. Bir ihtiyaç var mı, bir ihtiyaç var mı? Gitmek te bilmiyor. İngilizce pratik mi yapıyor bizle yoksa bahşiş peşinde mi bilemedim. Bahşişlik bir hizmet göremiyorum kardeşim. Sorry.
Akşam yemeği, geminin kıçında son masa da lezzetli bir menü ile muhteşemliğini kanıtladı. Fakat garsonların zombi gibi dolaşması, her tabak servisi arasının yarım saat olması, dondurma için çatal kuveri açılması, sorduğum soruya “Ne diyor bu?” anlamında dönüp karşımda oturan kişiye avel avel sırıtması vs, saçmalıktan başka bir şey değildi. Sorduğum soruda “Şirketiniz gemideki aşçılara ne kadar aylık veriyor?” idi. 1000 dolardan başladığı cevabını da pek gerçekçi bulmadım ama neyse. Gerçi bu garsonları böyle zombi hale getirecek kadar uzun çalıştırması, HAL ın bu fiyatları verebileceği izlenimini uyandırmadı değil.
Neyse…
BB Kings Club a oturma kararı aldık çünkü en ön masa boş idi. Gerçi sonra anladım neden boş olduğunu.
Meğer program başlayınca önümüze kadar abuk subuk sallanan dans ettiğini sanan bir sürü ahmak ın poposunu seyredecekmişiz. Neyse ki son bölümde tam da önüme sexy bir hatun gelip “shaking r ass” dans etmesi, kendimi striptiz club ta lapdance yaptırır gibi hissetmeme neden olduğu için biraz olsun eğlendim
Geceyi erken sonlandırıyoruz çünkü sabah 7.30 da kalk borusu çalacakmış. (Gestapo kampı ya!)
Holland America Lines, yaptığım en pahalı turun hiç tatminkar olmaması, hem içerik, hem hizmet açısından en kötü puanı hak ediyor.
Yarın gemiden ayrılırken, bahşiş isteyecekler mi bakalım. İsterlerse savaş çıkacak. Hesabıma her gün için zoraki 15 €uro bahşiş yazmışlar. Ne bahşişi ulan haraç bu haraç.
Yarın savaşa hazır olun!
Akyaka Azmak River Boat Tour (2024) - S02E03 Akyaka Azmak river Boat Tour For our…
Gelemiç, Bursa, Keles, Turkey / Daily Trip (2024) S02E04 Nestled in the heart of nature,…
Gezmeyi sevenlerin "Titreyen Video Sorunsalı" Gezmeyi seviyorsunuz, seyahatlerinizde kullanmak üzere bir kameranız var. Fakat Tripod,…
Corfu Adası Corfu adası gezimi gerçekleştirmeden önce, ada hakkında pek bir şey bilmiyordum. Daha önce…
Tüm bildiklerimi unutmalıyım! Güzel nedir? Hiçlik, acizlik, mutluluk, dinginlik, renk, ışık, ses nedir? Pasifik Okyanusu'nun…
"Hafta sonu Amsterdam'a kaçmak" ya da "Hafta sonu Amsterdam'dan kaçmak". “İşte bütün mesele bu” demedik,…