Ikiru (Yaşamak) [1952]: Watanabe’nin Ölümün Gölgesinde Dirilen İnsanlık Ruhu
![Ikiru (Yaşamak) [1952]](https://blog.mustafaalgun.com/wp-content/uploads/2025/07/ikiru-1952-824x1024.jpg)
Ikiru. Bay Kanji Watanabe (Takashi Shimura)
Ölümle Yüzleşmenin Metafiziği
Akira Kurosawa, insanın trajik paradoksunu ameliyat masasına yatırır. Ölüm kapıyı çalana dek, yaşamın kıymeti bilinmez. Bay Kanji Watanabe’nin (Takashi Shimura) “konforlu zombiliği”, metastaz yapan midesinde parçalanır. Panik, bir “cesaret patlamasına” dönüşür.
Bu, sıradan bir ölüm hikâyesi değil; varoluşun kemiklerini sızlatan bir diriliş destanıdır.
Ölmek o kadar da kötü değil. Kötü olan hiç yaşamamış olmak.
“Ölemem. Bunca yıldır ne için yaşadığımı bilmiyorum.” diyor meyhanedeki yabancıya.
Şişe şakırtıları arasında haykırdığı “Bu pahalı sake, yaşamıma karşı bir protesto!” cümlesi, kapitalizmin ruhsuz makinesine atılmış bir molotof etkisi yaratır.
Evrensel Bir Japon Tragedyası
Ikiru’nun 1960’a dek uluslararası dağıtıma çıkamaması, Batı’nın “fazla Japon” bulmasındandı. Oysa film, Pearl Harbor ve Hiroşima’nın gölgesinde bile insanlığın ortak dilini konuşur.
Bay Kanji Watanabe’nin büroda geçen 30 yılı, tüm modern kölelerin portresidir.
Yalnızlığın Anatomisi
Kurosawa, insan ilişkilerindeki yıkıcı yabancılaşmayı bıçak gibi saplar:
Aile ihaneti
Oğul ve gelin, Bay Kanji Watanabe’nin mirasını hesaplarken, onun kanserini “mide ülseri” sanır.
Kimi zaman anlatmak istemezsin. Kimi zaman anlatmak istesen de kimse dinlemez.
Kendi çocukların bile.
Herkes kendi doğrularıyla yargılar seni.
Meşhur sözdür: “Ne kadar bilirsen bil, karşındakinin dinlediği kadarsındır.”
Çocuğu uğruna “Mumya” olur ama çocuk takdir etmez!
Buna para göz, lüks düşkünü, ihtiraslı gelinler de tuz biber eker.
Kurumsal ikiyüzlülük, her dönemde olduğu gibi Bay Kanji Watanabe’nin cenazesinde de görülür. Timsah gözyaşı döken iş arkadaşları memurlar, Bay Kanji Watanabe’nin açtığı ekolden yürüyeceklerine söz verirler. Ertesi gün büroya döndüklerinde, “Aynı tas aynı hamam” sözünün hakkını verirler.
Sessiz çığlık
Baş aktör Takashi Shimura’nın donuk bakışları, üzgün, yorgun ve son derece sıradan olan yüzü bize “rolünü oynuyor mu yoksa yaşıyor mu?” ikilemini hissettirir.
Festival ödüllerinin taçlandıramayacağı bir oyunculuk dersi.
“Ne kadar bilirsen bil, karşındakinin anladığı kadarsın.”
Bu kadim söz, Bay Kanji Watanabe’nin mezar taşına kazınmıştır.
Kurosawa’nın Devrimci Sineması
Ölmeden önce, en azından bir değerli şey başarmaya karar verir. Bu karara bir restoranda varır, arkalarındaki balkonda kutlama sürerken genç kadınla konuşuyordur. Ayrılırken, diğer balkondaki genç kızlar bir arkadaşlarına “Doğum Günün Kutlu Olsun” şarkısını söylerler. Bu bir bakıma Bay Kanji Watanabe’nin ruhsal yeniden doğuşu içindir. Yeniden doğuşun zırh delici ironisidir.
Akira Kurosawa’nın hikâye anlatım gücü ve sahnelerin / planların, kompozisyon ve sinematografi konusunda zamanının ne kadar önünde olduğunun ispatı bu film.
Salıncak sahnesinde kar taneleri altında “Gondola no Uta” mırıldanan Bay Kanji Watanabe, ölümü bir zafer anıtına dönüştürür.
Sonunda Bay Kanji Watanabe hayatında en azından bir şeyi başarmanın mutluluğu içinde parkta, salıncakta sallanırken mutludur ve şarkısını söylerken ölür.
Kurosawa, bu sahnede ışık gölge kontrastıyla Rembrandtvari bir melankoli yaratır.
Film, izleyiciyi 143 dakika, Bay Kanji Watanabe’nin bürokratik cehenneminde bilinçli olarak “hapseder”. Her uzun plan sekans, modern hayatın anlamsız tekrarını vurgular.
Öbür Film Kritiklerim için Tıklayın
Güncelliğin Sarsıcı Yankısı
Bay Kanji Watanabe’nin açtığı çocuk parkı, bugün “performans raporu” ezberleyen beyaz yakalılar için bir ayna:
“İş arkadaşları, onun koltuğuna oturur oturmaz “Aynı tas aynı hamam”a döner. 2024’te hâlâ bu kısır döngüyü soluyoruz.”
Film zamansız bir klasik.
Bu filmin sinema tarihine başka etkileri de var. George Lucas, Star Wars’taki R2D2 ve C3PO karakterleri, dinamiklerini Ikiru’nun meyhane sahnesindeki genç adam ve yaşlı adam diyaloglarından alır.

R2D2 ve C3PO
Ikiru’nun remake’i var. adı: Living (2022)

Remake Ikiru
Yaşamak Nedir?
Ikiru, izleyicinin koltuğuna bir ölüm fermanı bırakır:
“Senin o anın ne zaman gelecek? Salıncakta mutlu, şarkı söyleyerek ölmeyi hak edecek misin?”
Kurosawa’nın bu katarsis başyapıtı, yaşamı erteleyen her nesile mezar taşından haykırıyor.