Doğanın özenle yarattığı ülke Yeni Zelanda.
İki gündür düşünüyorum nereden başlasam, nasıl anlatsam diye. Sonunda en eskiden, günümüze doğru anlatmaya karar verdim seyahatlerimi. Babamın işi dolayısıyla 5 yaşımdan beri Türkiye içindeki seyahatlerimden başlasam, terabaytlar yetmeyecek. En iyisi ilk yurtdışı seyahatimden başlayayım. Yurtiçi seyahatlerimden anlar, zamanla zaten karışacaktır araya.
2003 yılı idi. “Güçlü nedenlerin varsa en uzak bile yakın oluverir.” düşüncesinin verdiği güç ile Türkiye’ye en uzak neresi varsa orayı seçip gitmeye karar verdim. Yeni Zelanda’yı seçmemdeki ilk ve en önemli neden, özel ve aileseldi. O yüzden geçiyorum.
Birçok ilki bu yıl yaşadım. İlk pasaportum, ilk uçağa deneyimim, ilk yurtdışına çıkışım, ilk yabancı dil öğrenimim, ilk üniversitem ve daha birçoğu.
O zamanlar, Bursa’da ikamet ediyordum ve Yeni Zelanda öğrenci vizesi alabilmek için 6 defa Ankara’ya gitmek zorunda kaldım. Vermemek için ellerinden geleni yaptılar tabi! Ama biliyorsunuz “Azmin elinden hiçbir şey kurtulmaz.” (Bu atasözünün başka versiyonu da aklıma geldi ama…)
3 aylık bir araştırma sonucu, o zamanlar 3600$ civarında olan uçak biletlerinden kurtulup 890$ a aktarmalı uçuş yakalayabildim.
Bu kadar ucuz bilet yakalayınca ayrıntıya bakmayıp satın aldığım uçuşta, 5 aktarma, 5 uçak, 5 ülke de konaklamak zorunda kaldım, toplamda 62 saat süren ve 38 saati havada geçen seyahatimin ilk durağı olan Dubai’de 10 saatlik bir rötar yaşamam, şehri keşfe çıkma şansını verdi.
Dil bilmeden yabancı bir ülkeyi keşfe çıkmak, sadece o yaşta yapabileceğim cesaret örneğiydi şimdi asla 🙂 Doğal olarak şehirde kayboldum. Bir hiçlikti bu yaşadığım. Daha önce hiç maruz kalmadım çöl sıcağı, nefes almamı bile engelliyordu. Ne yöne gideceğimi bilmeden, yürüdüm saatlerce. Bir markette, geldiğim şehrin meşhur su markasını görünce içmeden bir ferahlama hissettim içinde 🙂 Sonunda saatim havaalanına dönmem gerektiğini hatırlatınca, bir paniktir başladı. Neredeydi havaalanı? Bir polis gördüm yanına gittim Türkçe anlatmaya başladım. İngilizcem de yoktu ki.
Kayboldum! havaalanına gitmem gerek ama nasıl?
Polis buldum sorunumu anlatmaya çabalarken polis, eliyle “bin arabaya” der gibi bir işaret yaptı, bindim bende. Havaalanına bıraktılar. Teşekkürler ettim. Türkçe. Gülerek uzaklaştılar.
Dubai havaalanı da öylesine büyüktü ki içinde de kaybolmak olağandı. Yanımdan geçen birkaç Türk gördüm, Türkçe konuşuyorlardı hemen yanaştım Biletimi gösterdim nereye gitmem gerektiğini sordum. “Git information a sor” dediler ve uzaklaştılar. Çok bozuldum açıkçası ama aceleleri olabileceğini düşünüp, pesimist moda geçmemeye çalıştım. Neyse ki yine çat pat beden dili tarzanca hareketler ile “Gate” imi buldum, uçağıma bindim.
Devamı gelecek…